meğer

ben ne çok hata yapmışım meğer
gözüm kapalı bakmışım meğer
yıllar geçmış ben saymışım meğer
dostum sanıp aldanmışım meğer

yıllarca sürer sanmışım meğer
boşa kalbimi açmışım meğer
vakit kaybıydı diyemem ama
sen hiç dostum olmamışsın meğer***

olsun varsın pişman değilim
biraz üzüldüm hepsi bu
ağlamam artık gidenlere
ağlamam artık bitenlere
ağlamam artık üzenlere, ihanet edenlere

candan erçetin-meğer

bu şarkı sözünü sadece şerkıyı beğendiğim için koymadım buraya. şarkıyı da beğendim tabi ama asıl amacım beni benden daha ifade edebileceğini düşünememdi. sadece bir yerinde değiştirme yapmak istiyorum. "sen hiç dostum olmamışsın meğer" değil "ben hiç dostun olmamışım meğer" durumuma daha uygun olabilir...

umursamak...

neden bilmiyorum. insanların beni önemsediklerinden fazla önemsiyorum. ve bu da bana acı veren az şeyden biri bu hayatta. zaten umursamıyorum şeyleri. umurumda değil olanlar. ama umursadığım insanlar var. beni umursayan ve umursamayan. umursayanlara zaten sonsuz teşekkürlerim var hayatıma anlam verdikleri için. umursamayanlaraysa başka şeyler. teşekkür belki bi miktar hayatın değşik dygularını tattırdılar bana, mutluluk gibi olmayan duygular.hayatı öğrenmek için bunlar da gerekli mutlaka. bir miktar da eleştirim var ama şimdi ortaya çıkarmayacağım onları...
ayrıca sinirleniyorum. sırf nankörlükleri yüzünden. ne hakla sevildiğinden daha az sevebilirisn yada sevildiğin halde sevemezsin! hangi hakla! neyse, bunu da umursamayacağım. sakinleşmek ve sinirlenmem gerekene kadar sakin kalmak için. sinirlenmem gerektiğindeyse ne olur bilmiyorum. belki çok sinirlerinirim, belki de alışkanlıktan kalan bir sakinlik tarafından sarılırım. yapacağım şey insanları umursamamak da olmayacak. yani sırf acı veriği için insanlara daha az değer verecek değililm. ama kızıp kendimi yıpratmayacağım. belki birgün kendilerine verilen değeri anlarlar diye bekleyeceğim...

doğru...

yalan değil söylediklerim. ama inanmak zorunda değilsiniz. hiçbirinin sizin için bişey ifade etmesi gerekmez. ama onlar doğru. ister inanın ister inanmayın. muhtaç olmasanız da benim doğrularıma, güvenmek size kalmış. işinize gelirse inanmak istediklerinize inanırsınız. farketmez. sadece uğraşmayın benimle. inanmadığınız doğrularıma "yalan" demeyin. en az sizin kadar doğru onlar, en az sizin doğrularınız kadar doğrular. sonsuza kadar oldukları gibi doğru kalmıycaklar belki de. herşey gibi değişecekler ama hep değiştikleri şekilde doğru olacaklar. en iyisi doğrularıma inanın ve bırakın benim doğrularımla uğraşmayı. ille de inanmam derseniz yine de bırakın, o zaman size hiçbir şey söyleyecek de değilim. yeter ki doğrularımla uğraşmayın...

Öyle işte...

değişmez ya. hep öyle kalır. içinden geldiği gibi yazarsın. sonra birisi okur. içinden geldiği gibi yorumlar. ne isterse. farketmez ne olduğu pek fazla. önemli olan kalıcılığıdır. yazdığın gibi kalması. "edit"lersin beğenmezsen. ama yine de o ilk yazdığın gibidir. anıların ilk yaşadığın gibidir hafızanda ne kadar "edit"lersen "edit"le. yaşadıklarından pişmanlık duymak değil. onları bastırmak değil. onlarla barışmak olduğu gibi kabul etmek. ne yaparsan yap, onlar öyle duracak ve senin nefesin kesildiğnde,kalbin durduğunda karşına çıkacaklar aynen yaptığın gibi. düşün ne yapacaksan. iki kere hatta daha fazla düşün. sadece olmasını değil onu hatırlamayı da göze almalısın bişey yaparken. her şeyiyle sonucuyla sebebiyle sen yaptıysan o zaten senin bir parçandır. kaç ondan istersen,kurtul, gözün görmesin bi daha. beceremezsin işte onu . her türlü karşına çıkar senin bulur yerleşir önüne kocaman bir duvar gibi, üstünden tırmanamaz altından kazamaz etrafından dolaşamazsın sadece o duvarı kendin inşa ettiğinin de farkında olmalısın. senin yapmadığın hiçbir şey çıkmaz karşına. çıksa da seni bağlamaz ya, sen büyütürsün gözünde. en iyisi boşver arkadaşım onlar kendi halinde sen kendi halinde sadece düşün yapmadan önce ne olacağını, başına ne geleceğini, bırak onların dertleri onları bağlasın...

....

İstiyorsun.Ne olacağını az buçuk tahmin edebilsen de, daha önce ne olduğunu bütün bilincinle hatırlasan da neredeyse kim olduğunu bile bilmeyen bir ayyaştan beklenecek şekilde aşık olmak istiyorsun.Aslında mantıklı düşünmediğinin farkındasın.Sadece kendi içinde çelişmeye ihtiyacın var bir karara varabilmek için.Ama çelişsen de çelişmesen de sonunda aşık olmak istediğin sonucuna varacaksın.Aşk seni yine isteyecek senin aşkı istediğn kadar...
Sonra ise aşkın tek başına olamayacağı sorunuyla karşılaşacaksın.Ve aşkı o kadar çok seveceksin ki onu birine sunmadan önce çok çelişkilerin olacak içinde.Aşk'ı aşık olduğundan fazla seveceksin, bu yüzden ona gerçekten aşık olamayacaksın.Ne zaman ki birisi çıkıp karşına, kendisini sana aşktan daha çok sevdirecek; işte o zaman aşık olacaksın gerçekten.Ve bütün bunlara rağmen bittiğnde-ki hep biter-tekrar aşık olmak isteyeceksin, çünkü aşkı çook seveceksin...

...

Hani şu ayrılıklardan sonra yas tutma süreci diye kiminin üç gün kiminin üç hafta dediği bir şey var ya o aslında bir çeşit kendini koruma mekanizması galiba.Ayrılığın boşluğuna düşen zavallının kendini aslında olmayan aşklara atmasnı engellemek için var öyle bir şey.Yalnız kalmanın derinliğini hisseden biri bundan kurtulmak için hayalindeki bir aşka inanır.İşte eğer şu "yas tutma süresi" denen şey olmasaydı daha derin yalnızlıklardan kurtulmak çok zor olurdu.
Peki bu süre ne kdar olabilir ki?Yani belirli bir "zavallı halden kurtulma süresi" olsaydı herkes için hiç değilse, anlardık...Özellikle de bu yalnızlık boşluğunu yaşayanlar anlayamaz alışkanlığın nerde bitip yalnızlığın nerde başladığını.
Eğer onu düşündüğünde içindeki acı gözyaşlarına ulaşıp onları gözünden aşağı yuvarlamaya yetmiyorsa sesini titretmiyorsa bile daha vardır unutmaya, yeni bir aşkı bulmaya.İçinde o acıdan bir tutam dahi kalmışsa bitmemiş demektir "süre".O acıyla birlikte başka bir aşk yaratamazsın yüreğinde, belki yarattığını sanarsın.Sadece kaçmaya çalıştığın anda zaten içinde olan acının yan etkisidir o.Kaçamazsın.
Ne zaman ki acı biter, o zaman bile sadece mümkündür yeniden aşık olmak.
Sadece mümkün