mutluyum huzurluyum :)

mutluyum işte. OOOOH. umurumda değil ne olanlar ne olmayanlar. hiiiç mi hiç. o öyle yapar, bu böyle olmaz, şu şöyle kalır diye üzülecek değilim. olsun, kalsın yapsın, napalım. bir iki şey buldum mu güzel kim bozabilir neşemi. bana değer veren azımsanamayacak sayıda arkadaşım var. birini arar, mesaj atar, mutlu olurum. belirli bir müzik türü seçmediğim için sevdiğim şarkı sayısı da epey yüksek. birini dinler eğlenirim. yemek yemeye de bayılırım. birkaç lokma yer coşarım. oh be! var mı benden mutlusu. sırf bu kadar kolay mutlu olabileceğimi düşünmek bile mutlu etmeye yeter beni. daha ne olsun... okuyanlar da baksın, mutlu olsun. (başka insanları da mutlu ettiğimi öğrenirsem sevinçten patlayabilirim. olur da okuyup sevinirseniz bunu bana daha az mutlu olduğum bi zaman söyleyin:))

"hadi temize çekeliim." dedim bitirdikten sonra. sanki her yazımı temize çeker, dosyalarmışım gibi. ama fena fikir değilmiş. bundan sonra öyle yapayım bari...

mutluluk?

mutluyum. ama mutluluk üzerine yazmakta zorlanıyorum.halbuki ne kadar kolaydı kederi, yalnızlığı sözcüklere dökmek.ne kadar basitti, mutluluğun tam aksine... gerçekten üzüntüyü hissetmek kadar karmaşıktı en fazla üzüntüyü yazmak.ama mutluluğumu yazmaya ne kadar çabaladıysam olmadı. birsürü şey yazdım. hiçbiri doğru olmadı. gerçek mutluluk değildi onlar. anlatamamıştım. belki de mutlu olmadığım için yazamıyordum mutluluğu. tamam dertlerimi umursamayıp, yok etmiştim. ama bu muydu mutluluk?belki de sadece tasasızlıktı hissettiğim. nötr'dü. gerçi kimilerine göre dertlerinin hiçbirini umursamamak ve dertsiz kalmak mutlu olmak için geçerli bir sebep olabilir. ama aradaki fark çok büyük bana göre.tabi "bulmuş da bunuyo.", "kıymetini bilmiyo." diyebilirsiniz. ama halime de şükrediyorum. dertlerimi kendimden uzaklaştırabildiğim için kendimi tebrik de edebilirim. yine de aynı şey değil mutlu olmakla. hem zaten mutlu olmak da zaman bağlı değil mi üzüntü gibi. geçer gider. radyoda sevdiğin bir şarkıyı duymakla da başlayabilir, sevdiğin bir yemeği yemekle de, lotoyu kazanmakla da. sonra zaman geçer ve üzülünecek birşey olmamışsa tekrar sıfır, orta, nötr olunur. yani biter. yazacaksam da bitmeden yazmalıyım demek ki mutluluğu, yüzümdeki tebesüüm anlatmalıyım kağıda hissettiklerimi. işin iyi tarafı; artık mutlu olunca mutluluğumu da yazabileceğim için mutluyum :)...

not:belli olmaz demiştim. olmadı. yine de olmaz. "artık böyle" dememek; büyük konuşmamak lazımmış...

cafer (yada cağfer)

evet cafer. size ondan bahsetmeden önce nasıl tanıştığımızı anlatayım. birgün arkadaşlarımla beraber bir alışveriş merkezinde gezmekteydik. oyuncakçıya girmeye karar verdik. ve orda karşıma çıktı. kendisini ilk gördüğümde koşa koşa yanına gittim. tuttum, sağını solunu mıncıkladım. kesinlikle elde etmeliydim. kafasından tuttuğum gibi fiyatına baktım. gayet uygundu. hemen aldım. ama hayatımda hiç bu kadar güzelini görmemiştim. hiçbir esnek, kauçuk oyuncağa benzemiyordu. iki uzun boynunun üstünde birerden iki kafası olan, siyah üzerine yeşilli bir ejderhaydı. gerçi kanatları yoktu ama ben onu öyle kabul etmiştim. kuyruğundan ve kafalarından tutup çekince en az elli santimetreye ulaşıyordu. ayrıca karnının içinde de küçük küçük topcuklardan oluşan bir öbek dolgu maddesi vardı. herkes cafer'i görünce önce bir şaşırıyor; sonra onu bağrına basıyordu. o gün kendisini atıp tutarken tavana yapışabildiğini da farkettik. bizi çok şaşırtmıştı. ama çok da eğlenmiş, mutlu olmuştuk bu özelliğini öğrendiğimizde. eve geldiğimde kendisini masamın üzerine koydum ve bir süre dinlenmesini bekledim. sonra tekrar onu tavana attım, çektim, esnettim. hala sık sık elime alır, eğlenir, masamdaki yerine geri koyarım.



artık böyle

bıktım artık bu duygusal muhabbetlerden.aşk üzerine hatta arkadaşlık üzerine bile yazmayacağım artık.felsefe yaparım, bilimsel konuşurum, saçmalarım, eşyalardan bahsederim. belli olmaz. düşünür düşünür yazarım. bazen düşünmeden yazarım. dedim ya, belli olmaz...